Mescid-i
Aksa / Kudüs
İsrail Kudüs turunun belki de en önemli
ziyaret durağı olan Mescid-i Aksa tek tanrı inancına sahip 3 ibrahimi dinin en
kutsal saydığı mekanların başında geliyor. Hatta öyle ki İslami inanışa göre
Medine ve Kabe’den sonra en önemli mabetlerin arasında üçüncüsü olarak
sayılıyor.
Mescid-i Aksa’ ya sadece İslamiyet
penceresinden bakılacak olursa söylenecek ve anlatılacak çok şey var. Bunların
başında da hiç şüphesiz İslamiyetin peygamberi Hz. Muhammed’ in miraca yükseldiği yerin bu mekanda bulunuyor olması geliyor.
Aslında söz konusu bu alan Tapınak tepesi olarak adlandırılıyor ve Kubbet-üs Sahra
da Mescid-i Aksa ile birlikte bu alanın yapılarından en önemlisi.
Kudüs’ü
daha önce gezip görmeyen veya bu bilgiye erişemeyenler genelde Mescid-i Aksa
ile Kubbet üs Sahra’yı aynı yapılar sanmaktadır. Her ne kadar her ikisinin de
içinde namaz kılınıyorsa da Mescid-i Aksa tam anlamıyla bir camii olup apayrı
bağımsız bir mimari eserdir, Kubbet üs Sahra ise daha ziyade ufak ama kutsal bir mescit havasındadır.
Muallak taşının bulunduğu bu yerin üstüne sekizgen bir yapı olarak kubbeli bir
mimari tarzda inşa edilmiş olan Kubbet üs Sahra Hz.Muhammed’in miracı sırasında
ayaklarını yere en son bastığı nokta olarak kabul edilmekte ve bu yüzden de
manevi açıdan daha bir önem kazanmaktadır. Kubbetü-üs Sahra, görsel hafızamıza altın kubbesiyle kazınan, Kudüs’ün
simgesi sayılan sekizgen yapı olup, Mescid-i Aksa ‘dan tamamen bağımsız apayrı
bir mabettir. Her iki islam mescidinin bulunduğu bölgeye Müslümanlar Harem-i
Şerif adını veriyor.
“Peki
ya Mescid-i Aksa nedir?” diye soracak olursak, hikayesi uzun ve ilginç bir konu
karşımıza çıkıyor. Dilerseniz şöyle başlayalım: Her şeyden önce Arapça’da “Mescid” kelimesi bizim Türkçemiz’deki “Cami” kelimesi ile eş anlamlıdır. Arapça’da kısaca “El Aksa” olarak da adlandırlıyor. Bunun nedeni, “uzak” anlamına
gelen Arapça’daki “aksa” kelimesinin
Mekke’deki Mescid-i Haram’dan uzak olmasını ifade ediyor olmasıdır. Ki bu konu
Kuran-ı Kerim’in İsra suresinin 1. ayetinde aynen geçmektedir. O zamana kadar
Beyt-ül Mukaddes, ( ya da Beyt-ül Makdis) olarak anılmakta olan Mescid-i Aksa, daha
öncesinde , ya da bir başka deyişle, İslamiyet öncesinde neydi peki? Bunu
anlamak için tarihe bir göz atmak gerekiyor. Sizleri sıkmadan kısaca bir
bakalım o zaman.
Kudüs
bölgesinde ilk bilinen ve yaşamış olan toplum olarak Yebusileri görüyoruz. Daha
sonra bölge Mısır Firavunlarının egemenliğine giriyor. M.Ö 1000 yıllarında
İsrailoğullarından Kral Davut Kudüs’ü ele geçiriyor ve bu tepeye bir tapınak inşa ediyor. Kral Davut’un yaptırdığı
bu tapınak daha sonra oğlu Süleyman döneminde daha da imar edilerek Süleyman
Tapınağı olarak biliniyor ve ihtişamı nedeniyle tüm antik dünyada nam salıyor.
Ancak Süleyman’ın ölümüyle birlikte İsrailoğulları buralardaki hakimiyetini
kaybetmeye başlıyor. M.Ö. 6.yüzyıla gelindiğinde Babil kralı Nebukadnezar
Kudüs’teki bu tapınağı yıkıp Yahudileri Babil’e sürgüne gönderir ve Beyt-ül
Mukaddes tapınağnı da yerle yeksan ediyor. Ancak, akabinde Babillerin,
Persler’e yenilmesi sonrasında Yahudiler 50 yıllık sürgün sonrasında Kudüs’e geri
dönüp, tapınaklarını yeniden inşa ederler. İşte buna da 2. tapınak adı verilir.
2.
tapınak Kral Herod döneminde yeniden imar edilse de M.S.70 yılında Roma İmparatoru
Titus, Kudüs’ü fetheder ve şehri yerle
bir etmekle kalmaz, tapınağı da yıkıp 7 kollu şamdanı da buradan alır ve tüm
Yahudileri sürgüne gönderir. Buraya kadar Yahudiler için son derece önemli olan
Süleyman Tapınağı’nın hikayesini görmüş olduk. Ancak, bu noktadan sonra tarih
hikayemiz biraz karmaşıklaşıyor. Nedeni ise, tam da bu dönemde Kudüs ve
civarında hızla yayılmaya başlayan yeni din Hristyanlık devreye giriyor. Hz.
İsa bu topraklarda peygamberliğini ilan etmişti. Ancak, bu topraklarda hüküm
süren Roma İmparatorluğu 4. Yüzyılda Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmış ve
Kudüs Doğu Roma’nın egemenliğine girmiştir. Yine aynı yüzyılda Hristyanlık Roma
İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul edilmiş ve Hz. İsa’nın doğduğu yer
olan Betlehem’de Milat Kilisesi inşa ettirilmiştir. Mescid-i Aksa, yani Beyt-ül
Mukaddes ise tamamen terk edilmiş, harap bir haldedir. 7. Yüzyıla geldiğimizde
ise İranlılar, Yahudilerin de yardımıyla Kudüs’ü Roma’dan koparmışlarsa da,
sadece 10 yıl sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Kudüs’ü tekrar ele geçirmiştir. Hz. Muhammed
döneminde Mescid-i Aksa, daha önce de belirttiğim nedenlerle kutsal bir mekan
olması sebebiyle İslam dünyasının ilk kıblesi olmuştur. Ancak, daha sonra gelen
bir ayetle (Bakara,144) Müslümanlar kıble olarak Mekke’deki Mescid-i
Haram’a yönelmişlerdir.
7.yüzyılda
Hz.Ömer, Kudüs’ü fethetmiş ve
Mescid-Aksa’nın olduğu yere bir cami yapılmasını sağlamıştır. Daha sonra gelen
Emevi, Abbasi ve Fatimiler (halifelikler) döneminde bu Mescid üzerinde birçok
eklemeler ve değişiklikler yapılmıştır.
İşte,
bu noktaya kadar da Müslümanlar için önemini gördüğümüz Mescid-i Aksa,
Hristyanlar için önemini 1099’daki 1.
Haçlı Seferi sonrasında kazanacaktır. Yüksek bir tepede olması, önemli ticaret
yollarının tam ortasında olması ve askeri anlamda stratejik bir konumda olması
nedeniyle tapınak Şövalyeleri bu mekanı kendilerine üs olarak kullanmaya
başlamışlar ve bir de Kilise inşa etmişlerdir. Hz. İsa’nın tebliğlerini buralarda
yaymış olması, hayatının önemli olaylarının burada geçmiş olması hiç kuşkusuz
Hristyan dünyası için de burayı vazgeçilmez, kutsal ve önemli kılmaktadır.
1187
yılına gelindiğinde, Selahattin Eyyubi Kudüs’ü Haçlılardan geri alır ve tekrar
bir cami inşaasına girişilir. 1345 yılında, Memlüklüler döneminde son halini
alır Mescidi Aksa. 1518’de Osmanlı egemenliğine giren Kudüs, 1918 yılına kadar
Osmanlı idaresinde kalmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hem şehir imar
edilmiş, hem de Mescidi Aksa’ya yeni eklemeler yapılmıştır.
1922-1947
yılları arasında İngiliz idaresinde olan Kudüs toprakları, İsrail Devleti’nin
kurulması ile birlikte Doğu ve Batı Kudüs olarak ikiye ayrılmış, daha
sonrasında İsrail, Mescid-i Aksa'nın da içinde
bulunduğu Doğu Kudüs'ü 1967 yılında işgal etmiştir. Bu tarihten 2000 yılına kadar,
Ürdün'e bağlı Mescid-i Aksa Vakfı, Harem-i Şerif'in yönetiminde tek söz sahibi
oldu. Müslüman olmayan turistlerin Aksa'nın avlusuna düzenledikleri ziyaretler
de Aksa Vakfı'nın kontrolünde gerçekleşti. Günümüzde, İsrail Devleti’nin
yürüttüğü Süleyman Tapınağı kazıları Mescidi Aksa’nın tam altına denk gelen
bölgede yapılmaktadır. Bu durum, Filistinliler ve İsrailliler arasında
gerginliklere neden olmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder